Kayıtlar

UMUT ☀️

 UMUT  Güneş doğmadan neler doğar? Bitsin bu umutsuzluklar Kalmasın kaygılar.  Karanlıkta olsan bile Yeniden doğmalı umutlar  Umutlar, umutlar... Her aydınlık çıkar umuda Bitmeli bu karanlıklar Her zaman doğmalı umutlar  Umutlar, umutlar...                                                   Hazırlayan: Rüya Nil İŞTEN.  

SADOKO SASAKİ’NİN BİN TURNA KUŞU HİKAYESİ

Resim
Tarihsel süreçte en büyük yıkıntıya sebep olan savaşlardandı II. Dünya Savaşı. Siyasi ve ekonomik anlamlarda oluşturduğu yıkımlarla birlikte binlerce yaşamı da yıkıp geçmişti. Bu yıkım, milyonlarca insanın hayatına dokunmuş ve geri dönülemez bir şekilde etkilemişti. İşte bu etkinin en iç yakıcı örnekleri de Hiroşima ve Nagasaki... Sene 1945 idi... ABD, Japonya’ya    Little Boy” ve “Fat Man” isimlerinde iki atom bombası attı. İki ülkenin Çin üzerinden girmiş olduğu çıkar çatışması II. Dünya Savaşı ile hız kazandı, Japonya’nın savaş azmini kırmak için ise bir hamle gerekliydi. Atılan atom bombaları sonucu binlerce insan olay anında hayatını kaybetmiş, hayatta kalanların bir çoğu da radyasyon tepkimesi sonucunda oluşan çeşitli hastalıklarla yaşamını yitirmişti. O bombanın etkisini yaşayanlardan biri de o sıralar henüz 2 yaşında olan Sadako Sasaki idi.  Sadako saldırı sonrası normal yaşantısına devam etti. Fakat okula devam ederken 12 yaşına geldiğinde sağlık sorunları baş göstermeye başla

ÖĞRETMEN OLMAK

Resim
  Zamanın karanlık tarafında kalan  ve kaldıkları karanlığı umursamayan, İlim yaymaktan çekinmeyen insanların arasına katıldığımda Onlarla beyaz sayfalar uzatarak merhabalaştım. Her sözleri bünyeme kaldırım taşı gibi yer edinirken. Mevsimsel dönüşümün,  gökyüzüne yaydığı oksijenden daha az  pay aldıklarını Her kavgada yalnız kaldıklarını Değişen hükümet sistemlerinde verilen sözlerden mahrum olduklarını Garip bir çağın en kaydadeğer mesleğinde,  sayısal değerinin altında övgüye layık görüldüklerini Cehaletle kavgaya tutuşurken farkettim. Güzel günlere eğitimli kuşaklar bırakmak için n e kış saatini umursuyorlar  ne de kalansız bölünen zaman algoritmasında,  eksik haklarına ellerini kaldırıp isyan ediyorlar. Gün doğar dağmaz kitaplarını kucaklayıp, soğuk havadan derin bir nefes çiğerlerine çektikten sonra, güneşe yüzlerindeki eşsiz tebessümle selam veriyorlar. En kutsalından kelimeleri gelecek nesle aktarmaları Dillerde cümlelere, kağıtlarda yazılara dökülmez tariftedir. Diz çöküp hürme

Özlem

Özledim seni Ne nefes almaya benzer  Ne de yaşamaya  Ne dokunmaya  Ne de ölmeye benzer bu özlem  Öyle bir özlem ki  Özgürlük gibi duru  Yaşamak gibi dev 

ANNEM

  Beni dokuz ay karnında taşıyan, Her daim yanımda olan,  Her düşüşümde beni ayağa kaldıran; Annem.   En iyi arkadaşım, sırdaşım, En görkemli manzaram, Benim yüreği öz sudan temiz olanım; Annem.   Anne senin hakkını nasıl öderim ben? Beni bir of demeden büyüten annem. Gitme sen, sen hiç gitme annem. Annem senin hakkını nasıl öderim ben?             Yazan:6/I Sınıfından Feyza Nur Aslan 

Unutulmuş Değerlerimiz

 Sen, ben, hepimiz, Bu dünyaya aidiz. Dinimiz, dilimiz, rengimiz, Bizim niteliklerimiz.   Şu koskocaman dünyaya Sığmıyor dertlerimiz. Şu koskocaman dünyayı Paylaşamıyoruz artık biz.   İnsanları yargılamaktan Kardeşçe yaşamayı unutmuşuz biz. İnsanları aşağılamaktan İnsan olmayı unutmuşuz biz.                                                                                               Yazan:6/I Sınıfından Feyza Nur ASLAN

YILDIZ JÖLESİ

Resim
 YILDIZ JÖLESİ (Star Jöle) Star Jölesi, meteor yağmuru sırasında zeminde biriken iddiaya göre yarı saydam sümüksü bir maddedir . 1641 yılından önce muhtemelen gözlemlenmiştir. 1979 yılında dünya dışı bir varlık olduğu “Prestaller” moleküler bulutlar olarak var olan “Hücresel Organik Maddeyi” oluşturduğu öne sürüldü. Bilim insanları hala ne olduğu hakkında şüphe ediyorlar. Moleküler bulutlar gerçekten vardır ve bilim insanları tarafından kontrol ediliyor. Bununla birlikte, bu moleküler bulutlar genellikle çok dağınıktır. Yüzlerce veya binlerce ışık yılı uzaklıkta bulunduğundan havada binlerce ya da milyonlarca kez fazla yayılır. Önemli boyutta herhangi bir moleküler bulut, Dünya'ya ulaşmadan çok önce yıldız ışığını bloke eden gökbilimciler tarafından gözlemlenir. Ancak uluslar arası mekikler tarafından bile görünememiştir. Sizce bu gökyüzünden gelen bir meteor veya bir gök taşı olabilir mi?  Birçok göktaşı veya meteor dünyaya gelmeden yok oluyorlar. Nostoc, özellikle tatlı su Siyano

BARIŞÇIL BİR DÜNYA

Resim
BARIŞÇIL BİR DÜNYA   Keşke yetişkinler dünyaya   Bir çocuğun sevgi dolu gözleriyle,   Pırıl pırıl kalpleriyle görseler;   Gördükleri gibi yönetebilseler.        İşte o zaman mutsuzluğun bittiği,   Mutluluğun kol gezdiği bir dünya olurdu.   Dostluklar ve mutluluk daim olurdu,   Barışın haykırdığı bir dünya olurdu.       Mavi olmasa olur muydu mutluluk?  Beyaz olmasa olur muydu barış?  Sarı olmasa olur muydu dostluk?  Renkler olmasa olur muydu dünya? İnanalım ki barış olsun, İnanalım ki mutluluk olsun, İnanalım ki dostluk olsun, İnanalım ki bunlar geleceğin habercisi olsun Yazar: Sümeyra Yıldız/ 7-D  -1375

Zihnin Karanlığında 1, 2, 3

  1 9 Ekim 1952 Sevgili Chae, Sana çok güzel bir sürpriz hazırladım. Ama mektup sana ulaşana kadar büyürüz. Büyük ihtimalle sürprizim dayanmayacak. 1 yıldır gelmiyorsun. Seni çok özledim. Umarım bu mektuba cevap verirsin. Sana güllerle dolu bahçede bir kulübe hazırlamıştım. Uzun bir süredir bununla uğraşıyordum. Ama bilirsin, bu bahçenin sahibi kızıp kulübeyi yıkacaktı. Yine de yaptım, Chae. Gelmeyeceğini bile bile yaptım. Ama keşke gelseydin Chae, seni çok özledim. Bütün kasaba benim delirdiğimi, seni unutmamı söylüyor. Ama hayır, seni dünyanın son gününe kadar hatırlayacağım. Senin gelmemen benim seni unutmama sebep olmayacak, söz veriyorum. Soo Jin   2 31 Aralık 1952 Sevgili Chae, Yeni yıla gireceğiz. Yeni yıla nasıl girersek öyle geçer derler. Ben yalnız gireceğim sanırım. Böyle olmasını istemezdim, Chae. Umarım sen mutlu girersin yeni yıla. Sana bir şey anlatacağım. Dün sanki seni görmüşüm gibi hissettim. Peşinden koştum, sen ise benden kaçtın. Sonra si

Hayâller gerçekleştirmek için vardır

 Günlerden pazar günüydü. En sıkıcı, en keyifsiz günlerimdendi. Tam hayallerimden vazgeçecekken gelen haber beni geri döndürdü. İşte o haber! Gazetecilik mesleğimi yıllardır elime alamıyordum. Gelen haberle mesleğime başlangıç yaptım. Geçenlerde gördüğüm adam Erol Bey benim habercilikle uğraşan kardeşim var demişti. Numaramı istemişti. O an bu benim tek şansım demiştim. Resmen bi telefonla hayallerime ulaşacaktım. Ve 1 hafta sonra işime başlayacaktım . Ve günlerden pazartesi işe gitmek için sabırsızlanıyordum. O gün her zamankinden daha erken uyandım. Güzelce süslendim ve yola koyuldum. Gittiğim yer daha önce gittiğim yerlere benzemiyordu. Daha önce böylesine bir güzellik görmemiştim. Çok sıcak bir ortamdı. Girer girmez beni çok sevdiler... İlk günüm harika geçti. Eve geldiğimde aşırı yorgundum, aile sakinleriyle hiç konuşmadan uyumuştum. Ertesi gün erkenden kalkmış, yine işe gitmiştim. Ve üç hafta sonrasında çok güzel bir teklif aldım. Ama bu benim için biraz zor olacaktı. Hiç kafamı

Kitap Ruhu

Akşam saat 23.37 idi. Nesrin her zamanki gibi kahvesini ve kitabını alıp, balkona çıkıp kitabını okurdu. Nesrin’e kitap okumak çok iyi geliyordu. Yalnızlığı ve sessizliği çok seven, çok meraklı bir kişiliğe sahipti. Bu yüzden kitaplara aşıktı. Evet evet, kitaplara aşıktı! Bir oda dolusu kitapları vardı. Tüm servetini nerdeyse kitaplara yatırıyordu.      Nesrin yine bir kitabın sonuna gelmişti. İçeri gidip yeni bir kitap alıp, yerine geçip, okumaya devam etmişti. Her okuduğu kitabı çok seviyordu fakat bu sanki bir başkaydı. Bu kitap adeta bir aynaydı.  —Bu kitap resmen beni anlatıyor, çok akıcı bir kitap. İnternetle fazla uğraşmazdı, her bilgiyi kitaplardan alırdı. Kelime dağarcığını, konuşma kabiliyetini, edindiği her şeyi kitaplara borçluydu. Üslubu da tıpkı konuşması gibi çok güzel, akıcıydı. Bundan dolayı her kitabın sonunda edindiklerini düşünür, duygulanır; kitabının hakkını vererek minnettarlığını ifade ederdi.  Bir çoğu onu sosyalleşmeyen, kitaplara kendini adayan, iletişimsiz o

GÖBEKLİTEPE TARİHİ

Resim
GÖBEKLİTEPE       Haberlerde gördüğümüzde ya da filmlerde gördüğümüzde “Tarihsel bir yer işte!” dediğimiz yerdir aslında. Yüzyıllar önce şu zamanlarda da insanlığa bakış açısını değiştirdi.  Göbeklitepe Şanlıurfa'nın sınırlarına yakın bir yerde şekilli taşlarla dolu bir yerdir.  Etrafa bakıldığında insan eli değmemiş gibi gelen ama aslında insan elinin değdiğini bildiğimiz halde gizemlerle dolu bir yer. Göbeklitepe'yi düşününce aklımıza uzun yıllar önce insanların  dinlerini, kültürlerini, dillerini yansıtan yapıtlar ya da inşalar görüyoruz. Peki neden insanlık tarihine bakış açısını değiştirdi? Bilim insanları, Şanlıurfa'nın başbakanı da dahil olmak üzere Göbeklitepe'nin gizeminin bulunması için çok uğraşmışlardır. Tabii ki şu zamanlarda değil ama yaklaşık 20 sene önce Göbeklitepe bilim insanlarının ve araştırmaktan keyif alan insanları odak noktası olmuştur. Göbeklitepe'de bizden önce yaşayan insanların yaşamlarını anlatmak için ve  yaşam tarzlarına önem verdikler

GELECEĞİNİ BİLİYORDUM

Resim
O gün... Günlerden o gündü.Soğuk,kanlı ve ürpertici bir gündü.kimisi ölmüş,kimisi sağ kalmış.Neyseki askerin en iyi arkadaşı hala yaşıyordu.Arkadaşının yere yığıldığını,sağ mı,ölü mü diye kontrol edene kadar haberi yoktu olanlardan.Arkadaşının yerde yatıyor olduğunu görünce sırtından vurulmuşa döndü.Ateşler,gözün gözü göremeyeceği niteliğinde;savaş atmosferi kafayı bir saniye bile havaya kaldıramayacak kadar yağan mermiler...Arkadaşına doğru koşarken,diğer bir arkadaşı onu yakasından çekti:"Delirdin mi ? Gitmeye değer mi? ölmüştür çoktan,kendi xanınıda atarsan ateşe nice olur halimiz? Onun için yapacak bir şey ne yazık ki kalmadı.Kendi canınıda tehlikeye atma."Asker onu dinlemedi ve arkadaşının yanına doğru gitti.Vardığında ise arkadaşı yarı baygın şekilde yerde yatıyordu.Arkadaşı konuşmaya başladı."Geleceğini biliyordum,beni kurtaracağını biliyordum."Derken son nefesini verdi.Asker perişan olmuştu.Arkadaşını şehit olarak toprağa verdiketen sonra artık onun için yaş

İstanbu’un Beş Genci: Kız Kulesi Efsanesi

  İstanbul’un Beş Genci : Kız Kulesi  Efsanesi      İstanbul her zamanki gibiydi.  Gökyüzünde özgürce uçan kuşları, sokakları nda gezen sokak hayvanları, her   biri ayrı telaş içerisinde olan insanları ve daha nicesi.  İstanbul başlı başına tarihi eserleri, insanları, hayvanları ile bütün bir şehirdi. Yoldan geçen bir insanı durdursanız  hepsinin ayrı ayrı  hikayeleri  olduğunu fark ederdiniz . B irçok farklı hayatı , yaşamı  içinde  barındırırdı  İstanbul.     İstanbul’un güneşli, sıcak ve denizden gelen ılık esintiyle buluşan güzel havası eşliğinde sokaklarda yürüyordu beş genç. Hepsinin gözleri geziniyordu yüksek binalarda, uçan kuşlarda. Hepsi bin bir düşünce barındırıyordu içinde. İlk defa ayak basmışlardı bu şehre. Neler hissettikleri ile ilgili çok  karışık  düşünceleri vardı. Küçük bir bölgeden bu kadar büyük bir şehre gelmek her insanı biraz büyülerdi. Hepsi ellerinde defterleri ve kalemleri ile renkli taşların üzerinde adımlarını devam ettiriyordu. Aralarından biri her gördüğ